
İstanbul, son dönemde yaşanan depremlerle bir kez daha sarsıldı ve bu durum, kentteki tedbirlerin yetersizliğini gözler önüne serdi. Deprem konusundaki eksiklikler arasında en dikkat çekici olanı, depreme dayanıklı konut üretimi konusunda atılacak adımlardır. İktidar, yıllardır sunduğu ‘kentsel dönüşüm’ ve ‘rezerv alan’ uygulamalarıyla inşaat sektörünü destekleyerek, aynı zamanda kamu arazilerini özel sektöre açmakta ve hem ekonomik fayda hem de rant sağlamaktadır. Bunun en çarpıcı örneği, Zeytinburnu’nda Suudi bir inşaat şirketine verilmiş olan projedir. Söz konusu proje, hem çevresel zorluklar hem de hukuksal engellerle dolu bir geçmişe sahiptir.
Son dönemde keskinleşen bu sorunun temelinde, Zeytinburnu’ndaki nakliyeciler sitesinin arazisinin kentsel dönüşüm kapsamına alınması ve buranın özel bir şirkete verilmesi yatmaktadır. Kamu arazilerinin bu şekilde özelleştirilmesi, sadece deprem tedbirlerinin yanı sıra, sosyal anlamda da ciddi tartışmalara yol açmıştır. Bu tür uygulamalar altında topluma sunulan sözde kentsel dönüşüm projeleri, gerçek anlamda halkın yararına bir gelişme olmaktan uzak kalmakta ve yalnızca inşaat rantını artırmaktadır. 23 yıldır süregelen bu uygulamalarla, toplum ve devlet arasındaki güvensizlik daha da artmaktadır.
Makale Alt Başlıkları |
---|
1) Arazi İhaleleri ve Yasal Süreçler |
2) İBB’nin Yıkım Çabaları ve Engeller |
3) Al Qemam Holding ve Projeleri |
4) Yabancı Yatırımlar ve Vatandaşlık |
5) Deprem Tedbirleri ve Rant İlişkisi |
Arazi İhaleleri ve Yasal Süreçler
Zeytinburnu’nda yer alan nakliyeciler sitesinin arazisi, 2014 yılında açılan bir ihale ile Suudi Al Qemam Holding’in kurmuş olduğu Akzirve Gayrimenkul şirketine 240 milyon dolara verildi. İhaleden sonra, iş yeri sahipleri durumu yargıya taşıdılar. Ardından, 2017 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bölgenin ‘riskli alan’ ilan edilmesi, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Ancak, bu karar Danıştay’a taşındı ve yürütmeyi durdurma kararı alındı. İktidar ise, 2018 yılında bölgeyi ‘rezerv alan’ olarak yeniden tanımladı ve bu sayede, kamusal mülkiyet üzerindeki haklarını gizlice yürütmeyi sürdürme imkanı buldu.
Zeytinburnu’nun 1. derece deprem bölgesinde yer alması, yapılan bu uygulamaların ne kadar tartışmalı olduğunu gözler önüne seriyor. Söz konusu alanda, yalnızca tek katlı depolarakken, şimdi kentsel dönüşüm isimli bir süreçle beraber 15 katlı yeni yapılar inşa edilmesine izin verildi. Bu durum, hem çevresel açıdan hem de katılım açısından pek çok soru işareti yaratmaktadır. Bu kentsel dönüşüm uygulaması, konut üretimi açısından öncelikli olmaması gereken bir yer üzerinden gerçekleştirilmiştir.
İBB’nin Yıkım Çabaları ve Engeller
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), AKP’den CHP’ye geçtiği dönemde, bu projenin ‘satış ofisi’ kısmının kaçak olduğu gerekçesiyle yıkım kararı almak istedi. Ancak bu karar, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından durağanlaştırıldı; ayrıca, İBB’nin yıkım çabaları devam ederken, Vali Davut Gül devreye girdi ve yıkım sürecini engellemek üzere önlemler almaya başladı. Bu süreçte, çevresel denetimler yapılmaktan çok, siyasi çekişmelerle dolu bir inşaat süreci gelişti.
Al Qemam Holding’in inşa ettiği 17 blok, 1411 konuttan oluşan bir komplesk biçiminde tasarlandı. Bu durum, yıkım girişimlerinin sahada ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Hükümetin, bu tür projeleri sürdürme konusundaki kararlılığı, kamusal alanların gitgide özel sektörün kontrolüne geçmesine sebep olmaktadır.
Al Qemam Holding ve Projeleri
Al Qemam Holding, Topkapı 29 dışında iki önemli projeye daha imza atmıştır; Pega Katral ve Strada Bahçeşehir. Bu projelere toplam 500 milyon dolara yakın bir yatırım yapılması planlanmaktadır. Holding, bu projelerle birlikte ciddi bir finansal kazanç elde etmenin peşindedir. Bu yatırımlarla birlikte, gelir beklentisi ise 1.5 milyar dolar olarak duyurulmuştur. Al Qemam’ın yalnızca inşaat projeleriyle değil, aynı zamanda İstanbul genelinde devam eden diğer yatırımlarıyla birlikte büyümesi, Türkiye’nin konut sektöründeki geleceği açısından dikkat çekici bir tablo çizmektedir.
Projenin tanıtımında vlog ve sosyal medya üzerinden yapılan pazarlama stratejileri ile yurt dışında ki yaptıkları tanıtım çalışmaları, projenin ne kadar uluslararası bir çekim merkezi haline geldiğinin de bir göstergesidir. Al Qemam Holding’in gerçekleştirdiği bu projelerin detayları, zaman içerisinde daha fazla duyulacak ve incelemelere tabi tutulacaktır.
Yabancı Yatırımlar ve Vatandaşlık
Topkapı 29 projesinde dairelerin yurtdışında satışı, 2025 itibarıyla 386 bin Euro’dan başlayıp 1.2 milyon Euro’ya kadar yükselebilmektedir. Projenin ilk etabı tamamlanmış ve ikinci etabı pazarlama aşamasındadır. Sunulan yaşam alanları ile birlikte, projenin yalnızca konut değil, aynı zamanda ticaret ve otel gibi gelir kaynaklarını da beraberinde getirdiği görülmektedir.
Bu arada, Dönemin hükümeti tarafından düzenlenen TC vatandaşlığına geçiş imkanı, daire alma şartlarıyla birleştirilerek sunulmuştur. 1+1 dairelerin 300 bin liraya alınması, bu tür projelere yabancıların daha fazla yönelmesine sebep oldu. Bugün, bu daireler, yüksek fiyatlarla alıcı bulmaktadır. Bu durum, konut üretiminde sağlanan rantın boyutunu ve yabancı yatırımları artıran bir mekanizma haline geldiğini gözler önüne seriyor. Ancak bu, uzun vadede toplumsal yarar yerine, inşaat tekellerinin kazançlarına hizmet eden bir süreç haline dönüşmektedir.
Deprem Tedbirleri ve Rant İlişkisi
Zeytinburnu’ndaki projelerin ardında yatan asıl sebep, deprem tehlikesi üzerinden yürütülen inşaat faaliyetleridir. Deprem nedeni ile alınan önlemler, adeta bahane olarak kullanılmakta ve bunun üzerinden ciddi inşaat rantları sağlanmaktadır. Topkapı 29 projesinde, bu tür rantlar elde edilirken, devletin sadece 5 yıldır vergi almaması dikkat çekmektedir. Bu tür uygulamalar, vatandaşın güvenliğini sağlamak bir yana, devletin otoritesini sarsacak bir düzleme dönüşmektedir.
Sonuç olarak, Zeytinburnu örneğinde olduğu gibi, kentsel dönüşüm uygulamaları sürekli yeni inşaat rantları yaratmaya devam ediyor. Bu durum, yalnızca depreme dayanıklı konut üretimi açısından değil, aynı zamanda adaletsiz gelir dağılımı açısından da aleyhte bir süreç yaratmaktadır. İktidarın, bu tür uygulamaları destekleyerek kamu yararını hiçe saydığı ortaya çıkmaktadır.
No. | Önemli Noktalar |
---|---|
1 | Zeytinburnu’ndaki arazi ihaleleri, Suudi Al Qemam Holding’e verilmiştir. |
2 | Çevre ve Şehircilik Bakanı, yıkım kararlarını engellemiştir. |
3 | Al Qemam Holding, İstanbul’da farklı projeler gerçekleştirmektedir. |
4 | Yabancılar, projelerden TC vatandaşlığı elde edebilmektedir. |
5 | Deprem tedbirleri, inşaat rantları için bir bahane haline gelmiştir. |
Haberin Özeti
İstanbul’da yaşanan depremler ve sonrasındaki tedbirler, özellikle kentsel dönüşüm projeleri üzerinden yürütülen uygulamalarda ciddi bir tezat yaratmaktadır. Zeytinburnu örneğinde olduğu gibi, kamu mülklerinin özelleştirilmesi ve buna bağlı gelirlerin yalnızca belli çevrelere akmasına yönelik politikalar, toplumda derin bir güvensizlik yarattığı gibi, kamu yararını göz ardı etmektedir. Al Qemam Holding gibi girişimlerin, deprem korkusu altında yükselen bu rantlardan yararlanması, konunun mahiyeti ve yapılması gerekenler açısından yeniden değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Sıkça Sorulan Sorular
Soru: Zeytinburnu’ndaki arazi neden kentsel dönüşüm kapsamına alındı?
Bu arazi, depreme dayanıklı konut yapılması amacıyla dönüştürülmüş, ancak ekonomik rant yaratmak isteyen girişimler tarafından kullanılmıştır.
Soru: Al Qemam Holding, Zeytinburnu’ndaki projelerden ne kadar kazanç sağladı?
Holding, projelerinden milyonlarca dolar kazanç elde etmiş, ancak vergi olarak devletin bütçesine herhangi bir katkı sağlanmamıştır.
Soru: İBB’nin yıkım girişimleri neden engellendi?
Çevre ve Şehircilik Bakanı ve yerel yönetimlerin karıştığı süreç, yıkım işlemlerinin durdurulmasında etkili olmuştur.
Soru: Yabancı yatırımcılar, Türkiye’den nasıl vatandaşlık alabiliyor?
Yabancı yatırımcılar, Türkiye’de belirli bir miktarda gayrimenkul satın alarak TC vatandaşlığı kazanabilmektedir.
Soru: Deprem tedbirleri neden eleştirilmekte?
Deprem tedbirleri, gerçekte kamu güvenliğini sağlamak yerine inşaat rantlarını artırma aracı haline gelmesi nedeniyle eleştirilmektedir.